bilgi ve eglence forumu anasayfa
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hikaye arşivi 1

2 posters

1 sayfadaki 2 sayfası 1, 2  Sonraki

Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:10 am

Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak!

Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.


Öğretmeni, onun bu halini fark etti:
- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?


Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
- Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
- Ahmet arkadaşımız var ya…
- Evet, ne olmuş Ahmet’e?
- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.
- Eee?
- Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?


Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardim etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.


Nurhan Öğretmen:
- Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
- Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
- Nerede çalışıyorsun?
- Simit satıyorum.


Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.


Nurhan Öğretmen, Ali’ye dondu:
- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
- Çok zengin bir işadamı…
- Niçin?
- İnsanlara daha çok yardım etmek için…
- Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardim edersin. Olmaz mı?
- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
— Neden olmaz?
— Üç sebepten dolayı olmaz.


Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.


İkincisi: "Ağaç yas iken eğilir." deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam.


Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.


Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
- Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.


- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?


Nurhan Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını "Evet" anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı.


Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali’nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.

Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.


Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.


Kendine geldiğinde aksam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık "Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak" diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, "Ne dediniz hocam?" demesini bile duymayan Nurhan öğretmen, bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:11 am

Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına:
"Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?"
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı.
"Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti ? Herkes, onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
"Bizim bir sedef çiçeği vardı çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi .... O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi. Taa ki geçen geceye kadar...O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiç bir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."
Hakim yaşlı adama dönerek;
-"Diyeceğin bir şey var mi, baba?" dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu :
-"Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa; boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam. O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...
"Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım... Sesimi çıkartamadım..."
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:12 am

motosiklet kazası

Bir kız ve bir delikanlı,bir motorsikletin üzerinde 180 km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;

Kız : Lütfen yavaşla,ben korkuyorum
Delikanlı : Hayır,bak ne kadar eğlenceli
Kız : Lütfen,lütfen,çok korkuyorum
Delikanlı : Peki,beni sevdiğini söyle
Kız : Seni çok seviyorum,lütfen yavaşla
Delikanlı : Şimdi de bana sıkıca sarıl
Kız delikanlıya sıkıca sarılır
Delikanlı : Şapkamı alıp,kendine takar mısın? Başımı çok sıktı.
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Motorsiklet kazası;
Motorsiklet,fren arızası nedeniyle,bir binaya çarptı.Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.Gerçek ise şöyleydi;Yolun yarısında,delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti.Bunun yerine,kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti.

Sonra da kendi ölümü pahasına,kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı.
İŞTE GERÇEK AŞKIN ANLAMI DA BUYDU!
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:13 am

bir kartal hikayesi

Bir zamanlar kocaman bir dağın tepesinde bir kartal yuvası, yuvada da dört tane büyük kartal yumurtası varmış. Bir gün bir deprem olmuş ve yuvadaki yumurtalardan birisi dağdan yuvarlanarak aşağıdaki vadide bulunan bir tavuk çiftliğine yuvarlanmış. Yumurtayı gören tavuklar kartal yumurtasının korunmaya ve bakıma muhtaç olduğunu anlamışlar ve yaşlı bir tavuk gönüllü olarak bu yumurtanın bakımını üzerine almış.

Bir süre sonra yumurta çatlamış ve içinden dünya güzeli bir kartal yavrusu çıkmış. Ancak ne yazık ki tavuklar onu da diğer civcivler gibi yetiştirmeye başlamışlar. Kartal yavrusu evini ve ailesini çok seviyormuş ama büyüdükçe bir şeylerin eksikliğini hissetmeye başlamış. Bir gün, çiftlikte oyun oynarken, gökyüzüne bakmış ve yükseklerde azametle uçan kartalları görünce:

"Ahh, şu havadaki kuşlar gibi yükseklerde uçabilmeyi ne kadar isterdim" demiş. Onun bu sözüne diğer tavuklar kahkahalarla gülmüşler ve:

"Sen o kuşlar gibi uçamazsın. Sen bir tavuksun ve tavuklar uçmaz" diye kestirip atmışlar.

Ancak kartal gökyüzüne ve kuşlara - yani gerçek ailesine - bakmaya devam etmiş ve hep onların yanında olmayı ve onlar gibi uçabilmeyi hayal etmiş. Ama bu hayallerini ne zaman çevresindekilere anlatmaya kalksa hep aynı cevabı alıyormuş, bunun mümkün olmadığını söylüyorlarmış. Bir süre sonra zavallı kartal buna kendisi de inanmış ve hayal kurmaktan vazgeçmiş. Ömrünün geri kalan kısmını bir tavuk olarak yaşamış ve sonunda da uzun ömürlü bir tavuk olarak ölmüş...

Gary Barnes








" Eğer bir kartal olmayı hayal ediyorsanız, hayallerinizin peşinden gitmelisiniz, tavukların sözlerinin değil... "
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:14 am

Hayattan DersLer-1-


Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi ögrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım.

Son soru söyleydi :

"Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedır ?"

Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri sılerken, hemen hergün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan
olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuclarına
dahil olup olmadığını sordu.

"Tabii, dahil" dedi, Hocamız...

"İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile..."

Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da...

Dorothy idi.
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:14 am

Hayattan DersLer-2-


Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir
zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...

"Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini
verdi.
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:15 am

Hayattan DersLer-3-


Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...

Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:"Çikolatalı pasta kaç para ?" "50 Cent."

Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:

"Peki, Dondurma Ne Kadar ?"

"35 Cent." dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki...

Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?" dedi.

Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki ma saya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti.

Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı

15 Cent'lik bahşiş duruyordu..
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:15 am

Hayattan DersLer-4-


Yolumuzdaki Engeller...

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye gözlüyor...

Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolasıp saraya girdiler.
Pek çogu kralı yüksek sesle eleştirdi.Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.

Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı.

Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti.Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü.

Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde...

"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir." diyordu kral.Köylü, bü gün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.

"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:16 am

Hayattan DersLer-5-


Önemli Olan Vermektir..


Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu.

Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.

Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...

Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :

"Hemen mi öleceğim ?"

Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:17 am

Minik bir yürekten
BABAYA MEKTUP


Yine seni özledim.Yine aklim karisti baba... Özlem akli karistirir mi ?
Bunu ögretmemistin bana.
Bugün benim dogum günüm.
Simdi sekiz yasindayim,büyüdüm erkek oldum ama hala anlamiyorum
sen neden yoksun baba.
Önlük bana cok yakisti .
Senin hep görmek istedigin gibi piril piril bir ögrenci oldum ama sen göremedin
üzgünüm cok üzgünüm baba.....
Karli bir kis günüydü seni bir tabutun icine koymuslardi .
Yine cok yakisikliydin .
Derin bir uykuya dalmistin.
Cagirdim defalarca seslendim sana, cevap vermedin küstüm sonra.
Hani söz vermistin.
Kartopu oynayacaktik ilk kar yagdiginda .
Hava cok soguktu ama babannem aglarken oyyyyyyy cigerim yaniyor diyor.
Insanin cigeri nasil yanar baba?
Cok büyük bir kalabalik vardi.
Herkes ama herkes agliyordu.
Hep bir agizdan sehitler ölmez vatan bölünmez diyorlardi.
Sen sehitsen ölmüs olamazsin.
Ölmediysen nerdesin baba?
Kocaman bir Türk bayragina sarmislardi tabutunu.
Sen onu hep göklerde görmek isterdin.
Kusal sevdam bayragim derdin ya hani.
Nedense biraz da kiskandim o zaman seni.
Affet baba.
Peki neden anlamiyorum hala.
Simdi sen öldün mü?
Ozaman vatan bölündümü?
Cok karisti aklim baba.
Vatani kim bölmek ister ki?
Bu büyük günah degil mi?
Dedem anlatirdi ya hep benim dedem Canakkale de sehit oldu
vatani kurtarmak icin derdi ya....
Ozaman büyük büyük dedem yok yere mi öldü?
Neden tekrar vatani bölmek istiyorlarbaba?
Hani okula gidince her seyi ögrenecektim.
Bunlari neden ögretmiyorlar baba?
Bildigim tek sey var oda yoksun yanimda.
Annem cok özlüyor seni biliyorum.
Babanla gurur duyuyorum diyor.
Insan gurur duyunca aglar mi?
Özleme alisir mi baba?
Peki gurur senin yerine kardesimi koklar mi?
Beni maca götürür mü acaba?
Biliyor musun baba , benim cigerim yanmiyor elledim sicak degil fazla.
Hem duman da cikmiyor.
Ama icimde bir yer var .
Seni her düsündügümde orasi cok aciyor,sizliyor,sanki kopacakmis gibi oluyor.
Sanki birileri devamli kalbimi deliyor.
Galiba sen yokken hep hasta oluyorum baba.
Bu aci nasil diner?
Vatani hangi canavar böler?
Onlara senden baska kim dur der?
Gel de anlat bana.
Anlat,ögret ki ben de SEHIT olayim baba...
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:18 am

"Böyle birşeyin olmasına nasıl müsade ediyorsun?"

Bir gün çelimsiz, küçük bir kız çocuğu sokağın köşesine oturmuş
yiyecek, para, ya da alabileceği herhangi bir şey için dileniyordu.
Üzerinde yırtık, pırtık giysiler vardı; yüzü gözü kir içinde, perişan
bir hali vardı.

Kız dilenirken, sokaktan genç, canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti.
Kızı farketmişti ama belli etmemek için dönüp ikinci kez bakmadı.
Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat ailesinin yanına geldiğinde, çok
güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu. Fakat az sonra
düşünceleri tekrar o fakir kıza takılıverdi. Duyguları birşeylere
itiraz ediyordu.

Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarını Allah' a yöneltti. Böyle
durumların var olmasına izin verdiği için… "Böyle birşeyin olmasına
nasıl müsade ediyorsun? Neden o küçük kıza yardım için birşeyler
yapmıyorsun Allah' ım?" diye yakındı içinden.

Sonra ruhunun derinliklerinden gelen bir cevap işitti, "Yaptım. Seni yarattım!"
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:19 am

bir kırlangıç hikayesi
Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş.
Penceresinin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış güzel durduğuna ikna olduktan sonra;
Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık… Tık…Tık…
Adam cama bakmış, ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş..
Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş..
Kimmiş onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç..
Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak derin bir nefes almış, şirin gagasını açmış sözcükler dökülmeye başlamış..
--Hey adam!.. Ben seni seviyorum..
Nedenini, niçini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya.
Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım..
Adam birden parlamış..
Yok daha neler..
--Durduk yerde sende nerden çıktın şimdi. Olmaz, alamam demiş..
Gerekçesi de pek sersemceymiş..
--Sen bir kuşsun!..
Hiçbir kuş insana aşık olur mu?
Kırlangıç mahçup olmuş.. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş.. Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş..
--Adam, adam!... Hadi aç artık şu pencereni.Al beni içeri. Ben sana dost olurum..
Hiç canını sıkmam..
Adam kararlı… Adam ısrarlı..
--Yok, yok ben seni içeri alamam demiş..
Biraz da kabamıymış neymiş.. Lafı kısa kesmiş.
--İşim gücüm var , git başımdan..
Aradan bir zaman geçmiş. Kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş.
--Bak soğuklar da başladı. Üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri yoksa sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım.. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sende yalnızsın. Yalnızlığını paylaşırım.. demiş.
Bazıları gerçekleri duymayı sevmezmiş.
Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş.. Pek bir sinirlenmiş..
--Ben yalnızlığımdan memnunum demiş.
Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş.
Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş çekip gitmiş..
Yine aradan zaman geçmiş..
Adam önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş..
--Hay benim akılsız başım demiş..
Ne kadar da aptallık ettim..
Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim.. Niye onun teklifini kabul etmedim ki. Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendine rahatlamayı ihmal etmemiş..
--Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim..
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış..
Yaz gelmiş. Başka kırlangıçlar gelmiş… Ama.. Onun ki, hiç görünmemiş..
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş.. Ama boşuna.. Kırlangıç yokmuş..
Gelen başka kırlangıçlara sormuş.. Ama gören olmamış..
Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış..
Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki;
--Kırlangıçların ömrü altı aydır..

NOT:
Hayatta bazı fırsatlar vardır..
Sadece bir kez elinize geçer ve değerlendiremezsiniz uçup gider..
Hayatta bazı insanlar vardır.
Sadece birkez karşınıza çıkar değerini bilemezsiniz kaçıp giderler..
Ve asla geri gelmezler..
Dikkatli olun..
Farkında olun..
Ve bir düşünün bakalım;
--Acaba siz, bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:20 am

ölme nolusun
Karla kaplı kaldırımda kayıp düşmemek için ağır ağır yürürken birkaç gündür diline doladığı Manga&Göksel Dursun Zaman isimli şarkıyı mırıldanıyordu.. “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa dönüp “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa, tekrar başa..

Metro’dan evine kadar olan o mesafede hep aynı bölümü tekrarladı.. Gözyaşları öyle güçlü bir şekilde dış dünyaya açılma gayreti içerisinde olsalar da odasına kadar sabredebildi..

Odasının ışığını yakmadan koltuğuna oturdu ve sessiz hıçkırıklarla ağladı.. En son 1999 yaz mevsiminde bu kadar yoğun ve güçlüydü yanağından süzülen yaşlar..Bir süre sonra odasının soğukluğuyla kendisine geldi, sigarasını yaktı, bilgisayarını açtı ve yazmaya başladı;



“Yıllarca hep O’nu bekledim, mutlaka gelecekti çünkü O’da beni bekliyordu.. Biliyorduk bir gün bir şekilde karşılaşacaktık ve ilk karşılaştığımızda bulduk diyecektik.. Bu derece emindim ve yıllarca “ acaba O mu? “ diyerek başka ellerde, başka gözlerde, başka dudaklarda onu aradım.. Üniversite yıllarımdı ve bir sonbahar gününde O geldi.. Muhteşem güzelliğiyle, zekasıyla ve adına da çok yakışan göz alıcı ışıltısıyla “Güneş” bir gün geldi.. Öyle derin, öyle sevecen, öyle harikulade bir şekilde geldi ki ve öyle ışık saçıyordu ki gözleri, geçmişimdeki tüm karanlıkları dahi aydınlattı.. Artık sabah doğan akşam batan güneşe ihtiyacım yok diye düşünmeye başlamıştım.. Güneş’im her şeye yetecekti, beni ısıtacak aydınlatacaktı.. Birbirimizi tanımak tanıtmak için hiç uğraşmadık çünkü dediğim gibi biz birbirimizi bekliyorduk, tanıyorduk.. Ve her şey o kadar güzeldi ki birlikteyken, biraz ayrı kalsak o muhteşem dakikaları çok özlüyorduk.. Artık yetmiyordu birkaç saatlik görüşmeler, bunu anlamıştık.. Birlikte uyuyup birlikte uyanmak nedir bunu da yaşamıştık ama bir-iki günle yetinmemiz artık olanaksızdı.. Birlikte yaşlanmalıydık, buna inanmıştık.. Güneş ve ben.. “Birde oğlumuz olsun adını Kurtuluş koyalım” teklifimi öyle tebessümle karşılamış ve o kadar tatlı boynuma sarılmıştı ki o an şu birkaç yıl hemen bitsinde mezun olup sonsuzluğa imza atalım istedim..”

* * *


“1999 baharı her şeyi ile muhteşem bir şekilde Güneş ile birlikte geçti gitti ve sıcaklığı ile bunaltan yaz mevsimi geldi.. O zamanları daha çok Beşiktaş ve Ortaköy’deki sahildeki çay bahçelerinde değerlendirdik. Ve asla vazgeçemediğimiz hafta sonu ada turlarımız, fayton..
İyi hatırlıyorum çok sıcak bir Pazartesi akşamıydı, Beşiktaş sahilde küçücük taburelerin olduğu salaş çay bahçesinde (Şu sıralar Barbaros Hayrettin Paşa iskelesi olarak adı geçen iskelenin yanı) çaylarımızı yudumlarken bir anda Güneş’e bir şeyler olmuştu. Rengi solmuş, durgunlaşmış, ışıltısı yok olmuştu..



-Neyin var Güneş? Bir anda durgunlaştın seni hiç böyle görmemiştim?



-İçime bir sıkıntı saplandı, ilk defa bu denli bir şey oluyor bu yüzden tarif edemiyorum nedenini çözemiyorum..



-Kalkalım mı? Yürüyelim ister misin?



-Hayır, sen burayı çok seviyorsun.. Kalalım ve sadece beni sevdiğini söyle..



-Sen normal değilsin Güneş, öyle ise bende normal olmayacağım..



Ayağa kalktım ve her zaman tamamı dolu olan çay bahçesindeki ve çevresindeki insanlara aldırmadan bağırabildiğim kadar bağırdım “SENİ SEVİYORUM..!” Şok olmuştu. Ellerinden tutup ayağa kaldırdım ve sımsıkı sarıldık. Gülenler de oldu alkışlayanlar da.. Hiç aldırmadan sarıldık ve sonra yüzüne baktığımda parıl parıl parlıyordu Güneşim, kendine gelmişti.. Sonra çay bahçesinden ayrıldık, yolu uzundu, Beşiktaş’tan Avcılar’a gidecekti bu yüzden geç olmadan onu evine uğurladım.. Ben de evime gitmek için otobüste bir cam kenarına oturdum, camda onun o hali beliriyor içim ürperiyordu.. Ne olmuştu acaba? düşüncesi içinde evime ulaştım. Odamda masamın üzerine O’nun yerleştirdiği ve ikimizin yan yana olduğu resim vardı. Alıp uzun uzun O’na baktım.. O’nun o muhteşem tatlılığına daldım ve bir süre sonra telefonum çaldı;



-Ben evime geldim özlediğim.



-İyisin di mi?



-Nasıl iyi olmam ki çay bahçesinde yaptığından sonra. Eve gelene kadar düşündüm ve karar verdim. Sen delisin ve ben bir deliyi seviyorum..



-Deliyim evet aksini hiç iddia etmedim ki.



Sonra birkaç hoş söz ve gülüşmeler eşliğinde telefon görüşmemizi bitirdik. İçim rahatlamıştı ve neşeli şekilde salona geçtim. Neşeli halim televizyona konsantre olmuş ev arkadaşımın da gözünden kaçmamış olacak ki sordu;



-Hayırdır yüzünde güller açmış..



-Güller güneşi severler bilirsin.



-Ha o mesele, bu arada benim yarın doğum günüm bilesin.



-Nasıl yarın?



-Eee 17 Ağustos işte..



-Tamam yapacakların belli. Pasta, kola, mum falan al, akşam sen mumları üflerken resmini çekerim, sonra doğum günün kutlu olsun derim. Nasıl ama?



Salonda bu neşeli sohbet ile saat baya ilerlemişti. Odama gidip yatağıma uzandığımda saat 00:30 civarıydı.Karışık düşünceler içerisinde uykuya daldım. Derken gecenin sessizliğini yırtan telefonumun sesi ile ansızın uyandım, arayan O idi;



-Bilirsin sana kıyamam, bu saatte asla aramam uyandırmam seni ama sesini duymak istedim.



-Güneş, bak bana doğruyu söyle neyin var?



-Yemin ederim bilmiyorum, tek bildiğim uyuyamadığım.Ve bir de sesini duymak zorundaydım.



-Nasıl zorundaydım? Nedir bu? Ne olur söyle? Neyin var Güneş?



-Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum…



-Bak aklından tüm kötü düşünceleri at ve uykuya dal, yarın bu konuyu mutlaka konuşacağız..



-Tamam hayatım, seni seviyorum, iyi uykular.



-Bende seni seviyorum Güneşim.. iyi uykular.



Aklım iyice karışmıştı, yarın ne olduğunu mutlaka öğrenmeliydim. 15-20 dakika tavana bakarak düşüncelere daldım.. Derken ondan bir mesaj geldi.. “Beni hiç bırakmayacaksın di mi? Hiç bir şey bizi ayırmayacak di mi?” “O nasıl söz Güneş’im, sen bir sabah doğmasan zifiri karanlıkta ben yaşayabilir miyim sanıyorsun? Seninleyim ve bizi ancak ölüm ayırabilir, başka bir neden asla olamaz..”



Mesajı gönderdiğimde O’nun artık rahatça uyuyabileceğini düşünürken o da neydi??? Çok derinden çok garip bir gürültü. Nedir bu?? Yataktan kalkamıyorum. Olağandışı bir sarsıntı.. Nedir bu Allah’ım!! Neler oluyor? Güneş.. Güneş.. Deprem..!?!?!?! Nasıl bir şeydir bu, kendimi sokağa atmalıydım.. Yatağımın yanındaki telefonu iradem dışında alarak kapıya doğru yöneldim.. Yürüyemiyordum, her yer sallanıyor durmuyordu.. Apartman boşluğuna ulaştığımda herkeste bir panik, ev arkadaşımın gözlerindeki dehşet, bağrışmalar, çocukların ağlamaları.. Merdivenlerde korku dolu gözler, anında kesilen elektrik, her yer kapkaranlık.. Uzun süren sarsıntı yeni durmuştu ve caddeye fırladığımda herkes oradaydı.. Ailem?? Güneş..?? Güneş’i aramalıydım, ailem uzaktaydı, orada hissetmemişlerdir bile diye düşünerek Güneşi aramalıyım dedim.. Güneş.. Güneş.. Aç telefonu!! Lanet olsun! Güneş aç telefonu! Sonra lanet olası şebeke problemleri.. Güneşe ulaşmalıydım, komşumuz Kemal Abi, arabasını istediğimde o korku-panik halinde hiç düşünmeden “Al ama anahtar yukarıda kaldı” dedi.. İçimdeki o korku öylesine yok olmuştu ki, direk herkesin uzak durduğu apartman boşluğundan Kemal Abinin dairesine ulaştım.. Aşağıya fırladığımda herkesin yüzünde o kapkara korkuyu yeniden gördüm.. Arabaya bindim ve gidebileceğim en kestirme yollardan Avcılar’a doğru yola çıktım.. Ne kadar sürdü bilmiyorum sonunda Güneş’in oturduğu evin sokağına ulaştım. Sokağın başında bir panik.. Arabadan indim ve kalabalığı yararak o sokağa girdim. Sokağın diğer ucuna yakın, açık mavi mozaiklerle kaplı bir binaydı.. Koştum.. Olamazdı, bina yoktu, vardı ama yoktu..Yedi katlı bu bina yıkılmış beton enkazına dönmüştü.. Çıldırmak üzereydim.. Güneş diye haykırıyordum.. Hiçbir yerden O’nun sesi gelmiyordu.. Etraftaki insanların içinde onu aradım.. Yoktu, hayır o enkazın altında olamazdı.. Güneşim orada olamazdı..! Panik içinde bağırmaya devam ettim. Enkaz üzerine doğru çıkarak elime geçen tüm taş parçalarını, kiremitleri sokağa doğru fırlatıyordum.. Bir polis memuru yanıma yaklaşarak “Sabaha doğru kurtarma ekipleri gelecek, onlar gelene dek enkazın üzerinde yapacağınız bilinçsiz hareketler enkaz altında yaşama şansı olanların bu şanslarını azaltabilir..” diyerek koluma girdi ve beni enkazdan 10 metre uzakta bir kaldırım üzerine oturttu.. Hayır Güneş’e bir şey olmuş olamazdı.. Yaşayacaktı, o muhteşem güzelliği ile karşıma oturup gülümseyecekti bana..



* * *



Sabah kurtarma ekipleri geldi, Güneş’i kurtaracaklardı.. Gücümün sonuna dek kurtarma ekiplerine yardım ettim ama olmuyordu.. Yedi katlı binanın ikinci katında yaşıyordu Güneş ve bina olduğu yere çökmüştü.. Kurtarma ekibi olağanca hızıyla çalışıyordu. Saatler ilerledikçe herkes umudunu yavaş yavaş yitiriyordu. Ben ise O’nun beni asla bırakmayacağını biliyordum. Ellerim beton kütlelerini kaldırmaya çalışmaktan parçalanmıştı ama yorgunluk hiç hissetmiyordum.. Sesimin kısılmış olmasına rağmen tüm gücümle bağırmaya çabalıyordum.. Ve bu çabalar içerisinde çok uzun saatler geçti.. Tehlikeli saatler gelmişti ve artık herkes bu saatten sonra yaşaması mucize olacaktır şeklinde mırıldanıyordu.. Ve yaklaşık 40 saat sonra bir hareketlenme oldu enkaz çevresinde. Kurtarma ekipleri elleriyle birbirlerine işaretler yapıyorlar, ben ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.. Hemen enkazın üzerine gittim.. Oradaydı..! Güneşim oradaydı..! Sadece saçı ve biraz da sırtı görünüyordu ve üzerinde geçmişte benim olan ve bundan bir ay önce o istediği için ona hediye ettiğim t-shirtüm vardı. Hiç sesi çıkmıyordu, kimseye yanıt vermiyordu. O sıra birkaç makine ile onu çıkartmak için betonları kaldırdılar, beton demirlerini kestiler.. Bu iş 1-2 saat sürdü ve sonunda ekipten birkaç kişi sakince O’nu yukarı doğru çekip bir sedyeye yatırdılar. Güneşim diye haykırarak eğildim O’na doğru. Gözleri kapalıydı, hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu ama hala o ilk gördüğüm günkü parıltısını saçıyordu, hiçbir yara izi yoktu.. Ekipten doktor olduğunu söyleyen adam O’na doğru eğildi.. Ve kısa bir süre sonra adamın yüzü bir anda beton griliğine büründü.. Hayır kötü bir şey söylememeliydi.. Hayır Güneş’im ölmüş olamazdı..



Adam titreyen sesi ile bir elini omzuma koyarak “O’nu kurtaramadık evladım..” dediğinde Güneş’e doğru eğilip sımsıkı sarıldım bir eli kolyesine kenetlenmiş cansız bedenine.. Sonrasını ise hatırlamıyor belki de hatırlamak istemiyordum..”



* * *



Geçen 6,5 senenin birikimini ilk defa yazıya döküyordu adam ve gözyaşlarının ıslattığı yanağı parlıyordu florasan ışığında.. Şarkının şu sözleri ise her şeyi ile O’nu yaşatıyordu odasının her tarafında.. “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu..Elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” “Giderken bıraktığın bütün renkler siyah oldu..” Ve yeniden O’nu son gordüğü anı hatırlıyordu ; Güneş’in cansız bedenine sarıldığında, Güneş’in bir eli kolyesine kenetlenmiş, diğer eli ise sımsıkı cep telefonunu sarmıştı.. Cep telefonunu Güneş’in avucundan çekip aldığında telefonun ekranındaki, Güneş’in o felaket gecesinde sevdiğine cevap olarak yazdığı ama belli ki göndermeye fırsat bulamadığı “Bizi ölüm bile ayırmasın..” cümlesine cevap verircesine “Güneş’im, bizi ancak ölüm ayırır demiştim.. Yanılmışım Güneş’im..! Yanılmışım..! Hala bendesin Güneş’im..” diye bağırarak hıçkırıklarla ağlıyordu.. 17 Ağustos 1999 Saat 03:02’deki büyük depremde doğa, bir bedeni diğer bedene işte bu şekilde taşıyordu..







AŞK bir kere sevmektir. SEVMEK aşkın kendisi olmaktır
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:21 am

Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim, Şam yakınına otağını kurdurarak burada üç ay kadar kalmış. Bir Türkmen kızı da, zaman zaman padişahın çadırına gelerek, otağın temizlik islerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik işlerle meşgul olurmuş… Yine bir sabah temizlik için geldiğinde, Sultan Selimi görmüş. Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi anîden akıvermiş gönlünü kaptırmış ona.- Hani kalbin, her an bir halden başka bir hale geçmek, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sızı sarmış genç kızın ve başlamış kalbi için için göyünmeye.

Bir gün, gözü, hünkâr çadırının direğine ilişmiş. Direğin üst kısmına aşkın gücü ona, şöyle bir satır yazma cesareti vermiş:

"Seven insan neylesin"

Yavuz Sultan Selim, otağına yatmaya gelince, birden direkteki yazıyı fark etmiş," Bu da ne ola ki" diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endişe derken… Almış eline kalemi şöyle bir satır da o düşmüş aynı direkteki dizenin altına. "

"Hemen derdin söylesin."

Türkmen kızı, ertesi gün gelip baktığında otağın direğine, sevincinden ağlamış, o küçücük kalbi heyecandan göğsüne sığmaz olmuş, yer de onun olmuş âdeta gök de… Fakat koskoca cihan sultanına ilân-i askta bulunmanın, ateşle oynamak, ateş girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmış. "Varsın olsun bu aşk, buna değer diye düşünmüş." Aldığı mesajı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamış ama yine de içinde bir korku kurdu varmış ki genç güzelin, yüreğini her gün diş diş, burgu burgu kemiren... Aşkın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yaşayan o gencecik yüreğin imdadına yetişmiş derhâl. Bir satır daha yazmış aynı direğe ;

"Ya korkarsa neylesin"

Yavuz Sultan Selim, akşam, çadıra döndüğünde, not düştüğü direkteki satır gelmiş aklına. Bakmış ve okumuş ki aşkın, heyecanın ve korkunun karıştığı, tezat dolu sözcüklerin buluştuğu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karşısında. Hemen o satırın altına bir mısra daha eklemiş, aşka yenik düsen koca padişah:

"Hiç korkmasın söylesin."

Bir aşkın buluşan, karmaşık ve bulanık duyguları şöyle dizilmiş direğin üzerine:

" Seven insan neylesin
Hemen derdin söylesin,
Ya korkarsa neylesin,
Hiç korkmasın söylesin"

Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasancan'ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek:

" Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tîz elden bu kızı huzura getirin."

Emir derhâl yerine getirilmiş ki, Ahu gözlü, endamı hoş, alımlı, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli…

Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler… Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta
Üzüntüye, mateme boğulmuş. Ahu gözlü Türkmen dilberinin "Selim" diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanının aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, buna fani âlemde bir çare de bulunamamış. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:

" Koca hünkâr, ağlamış" ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer taşına, su dörtlüğü kazdırarak, dünyaya, aşkın gücünün karşısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr söyle haykırmış:


Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek

Giryemi kıldı hûn eksimi füzûn etti felek

Sîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân

Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."


(Bilmemki gözlerime nasıl bir büyü yaptı felek

Gözlerimi kan içinde bıraktı aşkımı büyüttü felek

Aslanlar bile pençemin kahrından korkup titrerken

Beni bir gözleri ahuya esir etti felek..)
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:22 am

“Bebeğimi görebilir miyim” dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu... Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlayarak

“Büyük bir çocuk bana ucube dedi.”

Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu, ancak aynı zamana yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.

Delikanlının babası, aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;

“Hiçbir şey yapılamaz mı?”

diye sordu. Doktor

“Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir”

dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti. Bir gün babası

“Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır”

dedi. Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı.

Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.

Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu:

“Bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım”

“Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası, “fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil..” Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi.

Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi. Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.

“Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu” diye fısıldadı babası”. Ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi? Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir! Gerçek mutluluk gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir. Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!”
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Çarş. Mart 26, 2008 2:23 am

Bardak DeğiL, GöL OLmaya ÇaLış..


Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdir.

Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler.

Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar.

"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verir.

Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken ayni soruyu sorar:

"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye cevap verir genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye sorar yaşlı adam, " hayır" diye cevaplar çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam,suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der:

"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır.

Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.

Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  cadI Perş. Mart 27, 2008 4:54 pm

<BLOCKQUOTE>Aşkım...
Bebeğim...
Canım...
Çarem...
Dünyam...
Eşsizim...
Fırtınam...
Geleceğim...
Hayat Arkadaşım...
Işığım...
İlkim...
Jokerim...
Kalp atışlarım...
Limanım...
Mucizem...
Nefesim...
Olmazsa olmazım...
Özlemim...
Pırıltım...
Rotam...
Sebebim...
Şansım...
Tılsımım...
Uğurum...
Ümitlerim...
Vazgeçilmezim...
Yaşama hevesim...
ZAFERLERİM...


AŞKIMSIN... bunun ötesi yok bunu açıklayacak başka bi kavramda yok.

BEBEĞİMSİN... bir anne bebeğinin üzerine nasıl titriyorsa bende sana öyleyim, gözümden sakınıyorum seni.

CANIMSIN... evet sen canımın canı kanımın kanı yüreğimin yüreği nefesimin nefesisin.

ÇAREMSİN... her derimi bir şekilde seninle çözüyorum. senin sevgin bana güç katıyor...

DÜNYAMSIN... mutluluğum hüznüm tebessümüm acım hepsini herşeyi sende yaşıyorum sen minicik ama kocaman dünyamsın benim.

EŞSİZİM... sen teksin işte.

TEKTANEMSİN BENİM... eşsizsin varlığınla ruhunla bakışınla gülüşünle dokunuşunla bi tanesin.

FIRTINAM... hayatıma girdiğin ilk zamanlarda sevdan başımı öylesine döndürdü ki fırtınam oldun beni ordan oraya sürükleyip sersemlettin.

GELECEĞİM... bunca zaman yalnızdı bu ruh... ama artık sen varsın sen geleceğimsin...

HAYAT ARKADAŞIM... bi insanın hayatında anne baba ve kardeşlerinden sonra en önemli şahıstır eşi... sende benim için bu çekilmezi hayatta arkadaşım olacaksın inşallah.

IŞIĞIM... seni ilk tanıdığımda dipsiz bi kuyudaydım sanki. kapkaranlık soğuk bi kuyu SEN BENİM IŞIĞIM OLDUN... HEMDE IŞIKLARIN EN GÜZELİSİN ÇÜNKÜ SADECE DOĞRU VE GÜZEL OLAN HERŞEYİ AYDINLATTIN BANA SEVGİN VE GÜVENİNLE...

İLKİM... sanırım anladın bunu hayatımdaki bütün ilklere sen sahipsin ve UNUTMA İLKLER İZ BIRAKIR VE İZ BIRAKANLAR UNUTULMAZ...

JOKERİM... hayat bazen kafa bulur ya bizimle yada kafa bulduğunu zanneder işte sen kaybettiğimi sandığım o anlarda hep yanımda oldun sayende yeniden kazandım... jokerim oldun.

KALP ATIŞLARIM... bu kalp sensizken atmaya korkuyor sen benim kalbimin en heyecanlı en hızlı en yavaş ritmisin yaşamam için gereklisin.

LİMANIM... çaresizce yüzerken hayat denilen bu koca denizdesığınacak bi liman bulamamıştım o amansız fırtınalarda. AMA SEN ÇIKAGELDİN LİMANIM OLDUN SANA SIĞINDIM.

MUCİZEM... inanılması güç olaylardır mucizeler ve gerçekötesi varlıklar olur o mucizelerde. işte tıpkı sen! hayat bana senin gibi bi mucize sundu anladım ki ben özelim ki seni yolladı Tanrım bana.

NEFESİM... sen olmadan bu kalp atmıo demiştim. atmayan bi kalp nasıl nefes sağlar? varlığımsın... gitme.

OLMAZSA OLMAZIM... her insanın hayatında olmazsa olmazları vardır. kiminin içkisi kiminin kahvesi kimininse ufacık oyuncağı... sende benim olmazsa olmazımsın.

ÖZLEMLERİM... özlediğim herşeyi sende buluyorum. çocukluğumu, yaramazlıklarımı, korkmadan ağlamayı.

PIRILTIM... hani her zaman dersin ya gözlerin parıldıyor diye. işte bebeğim bu parıltıların sebebi sensin. iyi olan güzel olan herşeyi varlığınla aydınlatıyorsun.

ROTAM... nereye gideceğimi bilmiyordum senden önce bi hedefim bi amacım yoktu ama sen rotam oldun ve artık hayatı hedefledim.

SEBEBİM... herşeyin bi sebebi var ya! benimde şimdi mutlu olmamın başarılı olmamın gülmemin sebebi sensin.

ŞANSIM... hayattaki en büyük şansımsın seni hakettiğim için şanslıyım.

TILSIMIM... sen sihirli bi deynekle geldin sanki bana. aşkın sihrini ölesine güzel yaşattın öylesine döndürdün ki başımı tılsımım oldun.

UĞURUM... uğur böcüğüm benim:'') sen benim uğurumsun işte yanımda olmasan bile varlığın bana uğur getiriyor senin varlığınla inandığım değerler uğruna savaşıp mücadele ediyorum ve korkmuyorum çünkü sen varsın...

ÜMİTLERİM... beklentilerim hep senin üzerine kurulu hayattaki tek ve en büyük ümidimsin... UNUTMA İNSANLAR ÜMİT ETMEDEN YAŞAYAMAZLARMIŞ...

VAZGEÇİLMEZİM... YARDAN GEÇİLMEZ DERLER YA BENDE SENDEN GEÇEMEM bu yeter sanırım.

YAŞAMA HEVESİM... senin sevginle yeniden tutundum hayata. o çok sevdiğim papatyalara bayılarak yediğim çileklere yeniden gülerek baktım... hevesle sevinçle yaşamayı öğrendim...

ZAFERLERİM... İŞTE BU YA SENİ ANLATAN EN ÖNEMLİ KELİME BU BELKİDE... SENDE KAZANDIM HERŞEYİ... AŞKIMI, SEVGİMİ, GÜVENİ, SAYGIYI, İNANCI, MUTLULUĞU, HÜZNÜ BİLE...
KISACASI ^^HAYATI^^ SENLE SENDE KAZANDIM...
SENİ KAZANDIM...
VE SEN EN BÜYÜK ZAFERİMSİN..
</BLOCKQUOTE>
cadI
cadI
moderatör
moderatör

Mesaj Sayısı : 2862
Kayıt tarihi : 20/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:55 am

: BABAM'a****
Amacım ne seni yargılamak ne de seni suçlu göstermek.. Bu sadece sana ne zaman ihtiyacım olsa yanlız bıraktığının, bu yanlızlığımın bana nelere malolduğunun yazısıdır...
Ne de çok severiz aslında birbirimizi ne kadar da çok eğlenirdik ikimiz. her zaman bir dediğimi iki etmeyen babam olduğun kadar da oyun arkadaşımdın. hatırlarmısın baba sana o mavi 2 tekerli bisikleti aldırmak için ne kadar numara yapmıştım ama sen her istediğimde daha o kadar büyümediğimi söylemiştin..bir gün ben o mavi bisikleti bana alman gerektiğini ne kadar da kararlı anlatmıştım o an demiştin ya ''Artık zamanı gelmiş'' diye Ne de sevindirmiştin beni.. o an dünyanın bütün nimetlerini sersen önüme o kadar mutlu olmazdım emin ol..Çünkü o bisiklet benım olacaktı.almıştında ilk kez biniyordum ya sen tutmuştun beni, biraz gittikten sonra meğer ben dengedeymişim de hala seni tutuyorsun sanmıştım her ne kadar dururken zorlansamda ondan sonra bisikletten düşmemeyi öğretmiştin..
beni daha 7 yaşında bırakıp gitmiştinya 1.sınıftaydım hani öğretmenlerin takdir ettiği onur belgeleri verdikleri küçücük aslanındım..Ne de gururluydun anlatırken sağa sola. Sana hiç yakışmadı Küçük aslanını bırakıp gitmek. Sen gittin ben kahrolmuştum o yaz. Biliyorsun sen yokken zor durumlara düşmüştük köye dedemgilin yanına gitmiştik her pazartesi günü sabah Postacı bizim köye uğrar mektupları getirirdi.Bende postacının yolunu keser senin yolladığın mektubu isterdim sonra koşa koşa kimsenin olmadığı bir yere girip sessiz sessiz okurdum o mektupları.gönderdiğin her mektup ıslanırdı küçük aslanının gözyaşlarıyla ve bir daha, ve bir daha...
sonra sen çıkıp gelmiştinya o zaman daha çok anlamıştım seni ne kadar çok sevdiğimi. Hakkını ödeyemem allah bilirya karşılıksızdı sevgimiz. birlikte yaptığımız maçlar, oynadığımız oyunlar,bana aldığın hediyeler bi zaman sonra yerini 2 yabancının selamlaşmasına bırakmıştı.
belki bi çok insanın hayatında ufacık yeri olan berbere gidip saçlarını kestirmek şimdi bana hep eski yi hatırlatıyor ve hatırladıkça yaşadıklarıma daha da çok üzülüyorum.bilmem ufak bi detaymıdır yoksa mübalağamıdır, birlikte gittiğimiz berber maceralarımız bile güzeldi.Artık o berber koltukları bile buz gibi geliyor bana...
Artık sen çok değişmiştin Aradığımda hep meşguldün sürekli işlerin oluyordu Küçük aslanın büyüyordu ve sen yanında değildin ..belki 10 sene oldu Adın üstünde Baba olduğundan beri..Senin yokluğunda bir yanım hep yarım kaldı, yanıma geldiğinde bile bi yabancıydın sanki..
Beni ve kardeşlerimi ne kadar üzdün bir bilsen...

BEni YArım bıraktın, Artık küçük aslanın değilim..Büyüdüm...
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:56 am

SEVGİYE HASRET...
Küçük kız , annesiyle yürürken birden durdu. Yağmur damlacıklarıyla ıslanan gözlüğünü çıkartarak baktığı şey, babasıyla birlikte bisiklette giden bir başka kız çocuğuydu. Bisikletin arka tarafındaki minder üzerine oturan kız, düşmemek için babasına sıkı sıkı sarılmış ve soğuktan pembeleşen yanaklarını onun sırtına dayamıştı. Adamın ara sıra yana dönerek söylediği sözler küçük kızı kıkır kıkır güldürüyordu.



Kaldırımdaki kız , bisikletin arkasından bakarken, annesi durumu fark edip:

n Evdekiler yetmiyormuş gibi gözün hala bisikletlerde, diye çıkıştı. Ama beğendiysen, baban onu da aldırır.



Küçük kız yumuşak bir sesle:

n Bisiklete değil kıza bakmıştım, dedi. Babası , o vaziyette bile kendisiyle sohbet ediyor da…



Annesi küçük kızı hiç duymamış gibiydi. Onun kürklerle çevrili şapkasını düzeltirken:

n Arkadaşların, bu havada bile okula yürüyerek geliyor, dedi. Halbuki baban, işe giderken de olsa birkaç dakikasını ayırıp seni mersedesi’iyle getiriyor.



Kızın gözü yine bisikletteydi. Kadın , alaycı bir ifadeyle:

--İstersen baban da seni bisikletle getirsin, diye devam etti. Ne de güzel yakışır, öyle değil mi?



Küçük kız, inci taneleri gibi süzülen gözyaşlarını annesinden saklamaya çalışırken:



--Çok isterdim, diye cevap verdi. Belki de böylelikle, babama sarılırdım…



HER ŞEY MADDİYAT DEĞİLDİR . DEĞİL Mİ ???

SEVGİNİN YERİNİ NE TUTABİLİR Kİ…!
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:56 am

Ilık rüzgarla gelen bir müzik sesiyle dalıverdim uzaklara; "Aşık olmak günahsa ben bir günahkarım, pişman değilim tanrım…" diyordu yumuşak bir ses… bir sızı saplandı ilk önce kalbime… sensizlik yüreğimi yakıyordu, sana hasrettim… sarı kurumuş yapraklar arasında yürürken rüzgarın yüzüme vurmasıyla kokunu duydum sanki… yalnızdım… mutsuzdum, sen yoktun… ebediyen gitmiştin… Şimdi yanımda olsaydın kollarınla beni sarar, yüzüme dağılan saçlarımı parmaklarınla düzeltirdin.. iki taraftan kulaklarımın arkasına sıkıştırır, "Böyle daha güzel aşkım"derdin… yüzüme düşen saçlarıma tuzlu gözyaşlarım karışıyor şimdi. "Sakın ha ağlama, seni birgün bile ağlarken görmek istemiyorum" derdin bana… şimdi bir yerlerden bakıyorsa gözlerin üzülüyorsundur… ama gözyaşlarıma söz geçiremiyorum sevgilim... Hani biz sonsuza kadar mutlu olacaktık? Hani birbirimizi terketmiyecektik? Neden beni tek başıma bırakıp gittin aşkım.? Kaza haberin geldiğinde inanamadım… evimizden nasıl çıktığımı bile hatırlamıyorum… hastanede seni öyle kanların içinde baygın bir şekilde görünce dünya başıma yıkıldı… elini tuttum ve sen gözlerini açtın "Sakın ha! Sakın elimi bırakma" dediğin zaman bile "Gözlerindeki ormanda yağmur yağmasın" dedin… yanaklarımdan süzülen sicim gibi yaşlar yüzüne döküldüğünün farkında bile değildim.. ameliyathanenin kapısına kadar elini hiç bırakmadım ve mecburen elini ayırdılar benden… saatlerce o odada kaldın… çıktığın zaman komadaydın… doktorlar ümitsizce gözlerime bakıyordu… seni odana götürdüler.. neydi, neden o makinaları vücuduna bağlamışlardı.? Sen yaşayacaktın.. beni bırakmayacaktın yemin etmiştin..yavaşça elimi elinin üzerine koydum.. hiç kıpırdamıyordun… günlerce başucunda bekledim… farkında bile değildin… hep uyuyordun… yanında seni beklerken; geçirdiğimiz günler bir film şeridi gibi gözlerimden geçti… beni kızdırmaların, sinirletmelerin ve ondan sonra gönlümü almak için bütün evi ben yokken çiçek bahçesine çevirmen… doğumgünlerimizde birbirimize aldığımız müzik kutuları… hani son doğumgününde sana mavi bir kazak almıştım da hemen giyip mankenlik yapmıştın ya ve ben seninle dalga geçmiştim sen de pastayı alıp yüzüme yapıştırmıştın ve sonra da bütün evi pastayla alt üst etmiştik… ne kadar deliymişiz, ne kadar aşıkmışız… mavi kazağını son gördüğümde kanlar içindeydi.. kaza günü onu giyiyormuşsun meğer… çok sinirlettin beni, nasıl çıkacak şimdi kazaktaki kan lekeleri? Olmadı şimdi, iyileşir iyileşmez kazağını sen yıkayacaksın.. onu sana ben aldım atmak olmaz ki… Hala uyanmadın… bir hafta geçti hiç bir kıpırtı yok…doktorların biri gidiyor biri geliyor.. söyledikleri hiçbirşeyi artık anlamıyorum.. bu arada o yağmurlu gün geldi aklıma.. bisikletlerle yarış yaptığımız o gün.. hani ani bir yağmur başlamıştı da eve zor yetişmiştik.. balkonda durup yağmuru izlerken bir gün bebeğimiz olursa ismini Yağmur koyalım demiştik… bizim yağmurumuz yaz yağmuru olsun demiştik… Ve bir gün daha geçti işte, yanında sen o yatakta hareketsiz yatarken bir gün daha geçti… elim elinde.. ve başım yatağın yanında, kendimden geçmişim.. ve aniden elin elimde kıpırdadı.. aniden kırmızı, şiş gözlerimi sana çevirdim… ve gözlerini açtın… o halinle bile gülümsüyordun bana… dudaklarına küçücük bir öpücük kondururken sessizce gözlerimden yine bilinçsizce tuzlu gözyaşlarım dudaklarına düştü… kızar gibi yine baktın bana… "Tamam" dedim "Ağlamıyacağım…" Gözlerime baktın buğulu… hiç beklemediğim bir anda dudakların kıpırdamaya başladı "Affet beni" dedin, "Birbirimizi terketmiyecektik, hala daha da seni terketmedim ama…." dedin ve gerisini duymak bile istemiyordum, parmaklarımla dudaklarını kapattım, "Konuşma, yorulma, sonra konuşuruz" dedim ama başınla "Şimdi" dercesine işaret ettin… "Şehre inmiştim, yıldönümümüz için beğendiğin tek taşlı pırlanta yüzüğü alacaktım, aldım da… yanında 25 tane gül vardı, arabanın torpido gözünde yüzüğün, koltukta da güllerin vardı" dedin… ve devam ettin "Hayatımda geçirdiğim en güzel yılları seninle paylaştım, gözlerim, kalbim hep yanında olacak, arabadan emanetlerini almayı unutma" dedin bana… gözlerimdeki yaşları artık durduramıyordum… "Bir dahaki sonbahara yürüdüğümüz yolda yanlız yürüyeceksin ve çok güçlü olacaksın, beni affet aşkım seni bensiz bırakıyorum, seni canımdan çok seviyorum, son bir öpücük ver bana" dedin ve bir elim elinde bir elimle alnını okşarken istediğini yaptım dudakların sıcaktı ve aniden makineden ince bir ses geldi, elin elimden kopuverdi…. Gözlerin yavaşca kapandı…. Doktorlar koşup geldiler… öylece orda kalıverdim hareketsiz kaldım, donmuştum, sen yoktun artık… doktorlar seni götürdüler… artık sen yoktun, yanlızdım.. Ve şimdi sensiz geçen ilk sonbahardayım… yürüdüğümüz yolda kurumuş yaprakların arasında tek başınayım. Arabadan bana getirdikleri emanetlerimin biri evde diğeri parmağımda… yüzüğünü yaşadığımı sürece parmağımdan, güllerini yatağımın yanından hiç ayırmayacağım… mavi kazağını yıkadım, temizledim… yastığının üzerinde duruyor.. Hazan mevisimi, hüzün mevsimi… aşk mevisimi.. ayrılık mevsimi… Kulağımda bana söylediğin şarkıyla yürüyorum tek başıma söz verdiğimiz gibi sarı yapraklı yolda....
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:57 am

ÇoK GüZeL BiR AşK HiKaYeSi

--------------------------------------------------------------------------------

Iyi arkadastik,ayni sokakta yasiyor ayni okula gidiyorduk. Bizim mahalleye tasinmislardi ve sabah aksam onunla gecirdim zamanimi,ama daha neler olacagini bilmiyormusum megerse.beni hangi durumlara sokacagini bilmiyormusum. birgün okul bittiginde ayni yoldan gidiyorduk ve konusmaya basladik.her seferinde konular uzuyordu.aslinda ben cok konusmazdim ama onu görünce birden degisiyordum ve anlamsiz seyler anlatiyodum .....her seferinde onun gözlerinin icine daliyodum ve cikamiyordum sanki biri büyü yapmis gibi zaman gelirdi,onu okuldan eve kadar dinlerdim,arasira evet derdim...zaman gelirdi,herseyi anlatirdim o dinlerdi. zaman gelirdi gülüsürdük,sakalar yapardi ve zaman gelirdi arasira gicik derdi bende derdim sonra yine barisirdik ve devam gülüsürdük. birgün yine beraber okul bittikden sonra yürürken gözlerime bakti ve beni sevdigini söyledi en büyük hayalim buydu ve sanki yeniden dogmus gibi oldum sanki dünya dönmüs gibi oldu ve sevincten birsey diyemedim bile ...hersey cok güzeldi hergün bulusmaya basladik,annemlerden gizliyordum arkadaslarimin hepsi ona karsiydi ama kimse beni ilgilendirmiyodu ben sadece onun icin yasiyordum artik ve onu ölesiye seviyordum her seyin basi güzel derler ve askin basi her seyden güzeldi. Herseyden cok sevdim onu,gözyaslarimi unuttum mutluluktan ve annemler bile taniyamadi daha.Kizim neyin var dediler,üstündeki bu mutluluk ne dediler. Birsey diyemedim ve arkadaslarima her zaman onu korudum,arkadaslarim olmaz dedi ben olur dedim...dünyanin sonuna kadar onunla giderdim,hayatimin sonuna kadar onunla olmak istedim. Inanamadim ilk askin bu kadar güzel ask olacagina.

birden bire hersey degisti benden cok seyler bekliyordu bütün arkadaslarimi onun icin birakmami istiyordu beni sadece kendisine istiyordu bunu ilk zaman yapamadim arkadaslarimi nasil satiyim diye düsünüyordum ve yaslar dökülüyordu gözlerimden anlamiyordum onu insan sevdigini bu kadar üzermi?böyle birsey beklermi?diye. ama ben yinede onu birakamiyordum o yüzden arkadaslarimi terk ettim beni aradiklarinda zamanim yok dedim ve ondan sonra sadece onundum arkadaslarimi sattim,anneme babama karsi suskun oldum.

Sevmek icin,gercek aski yasamak icin herseyi göze aldim. Aklimda kaldi arkadaslarim,her zaman derdim,bir insan icin arkadaslarimi satmam,bir insan icin arkadaslarimi unutmam. Ama anladimki bende yaptim bunu. Ama sorun bir niye yaptim?cok sevdim,ask beni kör etti... sagimi solumu göremedim,tek önüme baktim ve orda o vardi. O sevdigim erkek,ama bana cok zarar veren erkek. Uyumadan önce en son düsüncem oydu ve sabah uyandigimda ilk düsüncem oydu! Anladimki ben bunsuz yapamam daha günler gecti aylar gecti , arkadaslarimin bana dedigi zamanlar geldi,daha o da gülmedi bende gülmedim.

Büyüklerimiz her zaman ne der bize,ama biz hic inanmayiz....ZAMANLAR DEGISIYOR, birden oldu bunlar birden bire gözüm acildi ve onun hariketlerini dikkat etmeye basladim ve ben ondan hicbirsey beklemiyordum cünkü onu üzmek istemiyodum ve sevdigi insanlardan ayirmak istemiyordum kendime hep sorardim peki o neden yapiyor bunlari?ona sordum tabi ama bana hep derdiki seni o kadar cok seviyorumki kiskaniyorum....bende basliyordum onu kiskanmaya ve hareketlerine dikkat edince o bana söylediklerini kendisi yapmiyordu. Yaptiklarina dikkat ettim,dediklerini iyi düsündüm ve anladimki.

Hep benden istiyordu herseyi,ailemle aram bozuldu,arkadaslarim beni unuttu ve koskocaman dünyada tek bir insanla kaldim. Ama yavas yavas süphelenmeye basladim,bu insan benim iyiligimi mi istiyor ya da benim halimi düsünmeden benden herseyi yapmami mi bekliyor? benim istediklerimin yarisini yapmadi ve ben cok üzülmeye basladim. o kadardir görmedigim gözyaslarimi son zamanlar her gün görmeye basladim. Hayatim gittikce kötüye gitti ve ona duydugum ask gittikce söndü.Ama söndü dersem yanlis olur,cünkü onu cok seviyordum,ama beni cok zorladi ve benim dünyami kisitladi... kendi tabiki hayatini devam yasadi,ben birsey desem tamam dedi,ve yapmadi..simdi bana desenize,bu beni sevdi ve kiskandi mi yoksa adam yerine mi koymadi?

halim cok perisandi hergün hickira hickira agliyordum kimse bilmezdi benim derdimi benim yasadiklarimi sanki hersey hayatimdan alinmis gibiydi ama ben yinede ondan vazgecemiyordum onu cok kiskaniyordum gece gündüz disardaydi ve bana önem vermiyordu duygularimi düsüncelerimi dinlemiyordu ama yinede yasaklamaya devam ediyordu herseyi bana ben biliyordum onunla ömür boyu dayanamazdim diye ama yinede vazgecemiyordum, kafam patlicak gibi oluyordu sadece onu düsünüyordum bizi düsünüyordum o beni haketmiyor diyordum kendime ama yinede birakamiyordum belki en büyük problem bendeydi benim gercek yüzümü ilk basta görmedi ve sonradan görmek istemedigi icin herseyden vazgecmemi istedi biliyorum bunun iyi hayirli bir sonu yok bitmesi gerekti artik böyle yasamak istemiyordum gülmek istiyordum eglenmek istiyordum diyorum kendime sürekli ama o kadar zordu ki ayrilmak korkuyordum cok aci cekerim diye korkuyordum o baska kizla cikarsa nolur diye o yüzden katlanmaya calisiyodum o canimi alana kadar...

Aklima gelmezdi onun baska kizla beraber olmasi. Aklima gelmezdi onun kalbi baska kizin olmasi. Aklima gelmezdi gün icinde belki bir kere beni düsündügü. Bekledim,belki durumumu anlar dedim,belki canimi acitmaz dedim. Ama bekledikce CAnimi aldi. Kendi kendime hayal kurdum,ben onsuzda yaparim dedim,bu dünyada tek erkek o degil dedim. Ama aklimdan geceni kalbim inanmiyordu. Kalbim diyordu her zaman, o senin ilk askin ve onu cok seviyorsun. Ama kalbim bilmiyorduki,gözümden akan yaslar sirf onun icindi

Anladim bu isin bitecegini ve kendimi toparlamaya calistim,eski hayatimi yine kurmaya calistim. Ailemle arkadaslarimla eglenmeye ve iletisim kurmaya calistim. Ve zamanla hersey olmaya basladi. Ama ailemle ve arkadasimla oldukca, o yine beni zorluyordu. Ama en sonunda dedimki, sen beni bu dünyada tek birak,dönüp yüzüme bakma bile ve sen git eglen arkadaslarinla ve bu sözler sonun baslangiciydi... sonunun baslangiciydi derken baslamasi ve bitmesi bir oldu bu iliskinin......hersey bitti ona derken yüzüme bile bakmadi ve gitti .....gitmesi beni en cok üzen seydi neden böyle yapiyordu diye düsünüyordum.halbuki onun bilmesi lazimdi onun icin cok seylerden vazgectigimi ama neden yinede benim icin savasmiyordu ...o beni gercekten sevdi mi diye kendime hep soruyordum aslinda onun sevgisine inaniyordum ve hala inaniyorum ama bu tür hareketleriyle ne düsünücegimi bilmiyordum.beklerdim beni aramasini veya barisma teklifini yapmasini ama hicbir sey yapmiyordu onun gözünde o kadar degersiz miydim?ben onu geri istiyordum aslinda ama hersey icin cok gecti belki bunun iyi tarafida vardir diyerek hep olumlu yönden bakmaya calisiyordum zor olsa bile ... Sabah Aksam aklimdan cikmak bilmiyordu.ben bu kadar degersiz miydim?beni hic mi sevmemis miydi? bu dünyada beni sevenleri unutmusum ben.Beni Sevenleri kendimden soguttum,bu acimasiz aska verdim kendimi. Cok zaman gecti,kendime gelemedim.Kendimi toparlamam cok zaman aldi. Ama aklima geldi zamanlar oldu.Bazen kendime kiziyordum,bazen onu dövesim geliyordu,ama ask lafini aklimdan gecirmiyordum daha. Benim kalbimi param parca etmisti o ve onun artik yüzünü bile görmek istemiyordum. Arkadaslarimla ve ailemde daha fazla zaman gecirmeye basladim ve hersey eski haline döndü,ama herkes BENIM COK DEGISTIGIMI söylüyordu. cok rahat,düsünceli oldugumu ve artik karsinmdakini daha iyi anladigimi diyorlardi bana!!! Onu görmek istemiyordum artik,beni hayal kirikligina ugratmisti sonucta. Hayatim artik anlamsizlasmaya baslamisti dedim kendime.yasama nedenim kalmamisti adeta.Kimsem yoktu artik,bana zor zamanimda güc vermeye,destek olmaya. Ama düsündükce,aklima birsey takiliyordu.Benim simdiye kadar yasadigim en kötü zamani o bana yasatmisti,hatta ölümü bile düsünmüstüm onun yüzünden. Ve anladimki benim onun arkasindan aglamam cok büyük bir yanlislik olurdu. Ben Erkeksiz de yasardim elbet,ailem yanimda ve arkadaslarim dünyada aklina sahip olabilecegin en iyi arkadaslardi. Tek üzüldügüm sey onu bosu bosuna sevmis olmamdi... Bunca aski yasadim ve elime hic birsey gelmedi. Simdi söyleyin bi bana,bu ask güzel miydi yoksa acimasiz miydi? Ben biliyordum,istedikten sonra,ben herseyi basabilirdim ve bunu da basarirdim ben. koskocaman dünyada bu hayal kirikligini ben TEK atlattim... burda hikaye bitti.....bir genc kizin aci hikayesi.genc kiz ölesiye seviyordu ve herseyden vazgecmisti ama yinede mutlu olamadi hayalleri yikildi ve en önemlisi yasamaktan vazgecmek istiyordu.....ama sonunda o yinede aklini kullanmak istedi ve allaha karsi gelmek istemedi o yüzden savasmaya basladi ve bilirsiniz bu sözü her istedigine ulasirsin yeterki ona emek ver ve savas.o genc kiz cok savasti ve sonunda KENDI hayatini geri aldi!!
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:57 am

Benim hikayem
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:57 am

Defalarca Yakılmış Bir Mektup...
ßu gün ben sessizliği duymak isterdim, karanlıkta görmek isterdim kendimi..bu gün ben yalnızım biliyorum gecede yarıda kalmış ve unutulmuş bir mektubu okuyorum ; çok hüzünlüsün arkadaşlar söylerdi bana oysa ,,oysa ,her insanda vardır biraz hüzün, bende öyleyim işte seni şiirlerim gibi seviyorum ..ikimiz ,ikimiz hiç bitmeyen ve upuzun bir yola çıkacaktık hadi gel demiştin şimdi bir tek ben kaldım yolun ortasında..öğütler duymadan vardım şimdi yaşamak istemediğim yerlere.. yalnızlığı yaşıyorum okadar tanıdığım insanların arasında.. küçücük bir defterime yazarım hissetiklerimi o hep benim yanımdaydı..şimdi ama sen yoksun yanımda.. karanlık odalarda seni düşünüyorum saatlerce ben.. nerdesin şimdi unuttunmu beni.. ben hala aynı yerlerdeyim hala aynı yerleri geziyorum sensiz.. değişmedim ben.. neden ki; bazen teyzemin dükkanında çalışıyorum eskisi gibi akşam işten çıkar sizin evin önünden geçerim ve bizim öykümüz sesiz bir rüzgar gibi yanımdan geçerdi . yaralı kalbim yine kanamaya başlıyor.. o anda ağlamak gelir içimden ilk kez senin için göz yaşlarımı kaybetmiyorum biliyorsun sonra penceremden gökyüzüne yıldızlara bakıp seni aramak vardır oysa sen sömüşsün içim yanıyordu nerdesin şimdi..bak bana hediye ettiğin boncuğu halen taşıyorum..seni hep görüyorum her şarkıda ve her şiirdeki gibi... her sabah saaat sekize doğru küçük kardeşini görürüm seni sorarım ne yaptığını ne ettiğini herkese şu yoksul kentte aynısını sorarım bilmezlerki seni ben nasıl sevdiğimi.. ah aycanım yemin ediyorum her sözüne inanmıştım içim acıyor sen bana okadar ve okadar söylemiştin ki beni nasıl sevdiğini acım hiç dinmiyor aklımdan hiç çıkmıyor apansız o çekip gittiğin gün neden benim gibi bi insana oluyor bunlar neden.. kader demiştik seninle tanıştığımız o ilk güne hiç unutamıyorum komşuymuşuz meğerse biz senelerce ne iyi nede kötü duymuştum senin üzerine nerden bilecektim ki aşk yaşayacağımızı ..ne kadar acayip bir şey senelerce yüzümüze bakıp es geçmişsin bir merhaba demeden ne kadar acayip bir şey hayat bu ..belki benim hiç bir şeyim yoktur ama herşeyimi sana veriyorum yeterki bana gülüşünü ve aşkını hediye et ..türküler söyledim sana duyuyormusun her sözüm gerçekti her sözüm derin bir duyguydu.. seninle bir aşk macerası yaşamak isterdim; gülebilirsin.. ama benim için öyle birşeydi..hayatımda hiç ama hiç bi insana böyle güzel kelimeler dememiştim her söz benim o kocaman kalbimden..bazıları seninle beraber olmamı istemezdi günlerce başım belada anlatamadım sana..... seni sevdiğimi..aslında aslında aşka inancımı bende kaybettim aslında aşk beni bu durumlara getirdi..yokk hayır senin üstüne atmıyorum hepsi benim yüzümden başkalarını mutlu etmek için elimden geleni yapardım öyleyim işte senin için yetmedi bunlar .. seni etkiler dedim oda olmadı özür diliyorum..yokluğunu hissetmek çokzor senin o güzelden güzele bakışlarını özlüyorum..o güzel yüzüne dokunmak yasaktır şimdi .ahh bilmiyorum bu zor günler nasıl geçeceğini benim gibisini bir daha bulamayacaksın sen .. bir gün belki sorarsın kalbine ne yaptığını ne ettiğini .umarım o yalancı aşkınla onunlada mutlu olursun ..dağların kızıydın sen ama kendine yalanlamaktan başka bir şey etmedin .. bu gün ben yalnızım biliyorum gecede yarıda kalmış ve defalarca yakılmış bir mektubu okuyorum...
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:58 am

TUZLU KAHVE - Mutlaka okumalısınız

--------------------------------------------------------------------------------

Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O gün pesinde o kadar delikanli vardi ki.. Partinin sonunda kizi kahve içmeye davet etti.
Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi yaparak kabul etti. Hemen kösedeki sirin kafeye oturdular. Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin çarpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi..
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti..
Kahveye tuz!..
Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye basladi. Kiz, merakla "Garip bir agiz tadiniz var" dedi..
Delikanli anlatti:
"Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar.. Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.."
Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti delikanlinin.. Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti.
Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti. Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici olmustu tabii.. Bulusmaya devam ettiler ve her güzel öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü.. 40 yil sonra, adam dünyaya veda etti.
"Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti sevgili karisina.. Söyle diyordu, satirlarinda..
"Sevgilim, bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan.. Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her defasinda korkudan vazgeçtim.
Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep yok.. Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan. Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."
Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam islatti.
Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve nasil bir sey" diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadinin..
"Çok tatli!.." dedi..
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:58 am

!!....SeDeF ÇiÇeĞi....!!

--------------------------------------------------------------------------------

Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını…

Ve Hakimin tokmak sesiyle herkes sustu. Uğultular kesildi ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi hakim…

“Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun…?”

Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı…

“Bu herif yetti artık, 50 yıldır bezdirdi hayattan…”

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda… Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından…

Davayı çok sayıda gazeteci izliyordu. Kadın neler diyecekti?.. Herkes onu dinliyordu…

Yaşlı kadının gözleri doldu… Ve devam etti… “Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim… O bilmez… 50 yıl önceydi… O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm…Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim… Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım… Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye… İyi gelirmiş dedilerdi… 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi… Ta ki geçen geceye kadar…O gece takatım kesilmiş… uyuyakalmışım… Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim… Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim… Ondan hiçbir şey göremedim… Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim… Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.” Hakim, yaşlı adama dönerek:

“Diyeceğin bir şey var mı baba?” dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.

“Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim… Fadime? mi de orada tanıdım… Sedefleri de… Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim… O çiçeklerle doludur bahçesi… Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi… İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm… Hekim, “çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir” dedi… “Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin” dedi… Hekimi pek dinlemedi bizim hatun… lafım geçmedi… O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu… Ben ona, “gece sularsan geçer” dedim… Adak dilettim… Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim… O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim… Her gece o çiçek ben oldum… Sanki… Ona bu yüzden tapabilirdim…” dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle… “Her gece o yattıktan sonra uyandım… Saksıdaki suyu boşalttım… Sedef gece sulanmayı sevmez hakim bey… Geçen gece de… Yaşlılık… Ben de uyanamadım… Uyandıramadım… Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi… Suçlandım… Sesimi çıkartamadım…”

O an mahkeme salonunda her şey sustu… alıntı
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

1 sayfadaki 2 sayfası 1, 2  Sonraki

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz