bilgi ve eglence forumu anasayfa
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hikaye arşivi 1

2 posters

2 sayfadaki 2 sayfası Önceki  1, 2

Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 - Sayfa 2 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 5:59 am

...:::GöRmEsİnİ BiLEn gÖzLEr:::...

--------------------------------------------------------------------------------

Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden
büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler
değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta
çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk
önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini
kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu
bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı.
Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi
onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete
dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne
bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen
düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı
konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü
ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven
annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye
karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu
söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları
bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla
baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.
Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
söyleyerek kızı ameliyat ettiler.

Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten
korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye
yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında,
müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.

Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki
bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan
burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve
yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:
"Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir
çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?"
Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."
diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri
taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 - Sayfa 2 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 6:00 am

Yetmi$ Ya$ında Sevgiyi AnLayan Adam

--------------------------------------------------------------------------------

Biri vardı sevdiğim. Eskilerde kalmış, küçük bir kar tanesi. Üst üste binmiş yüklerden arta kalan ufacık kül kedisi. Güzel miydi yoksa çirkin mi hatırlamıyorum şimdilik. Onca sene geçmiş mümkün değil ki hatırlayabilmek. Yaş olmuş yetmiş; hani derler ya iş bitmiş gerçekten de öyle. Vücudum yaşlandı, daha bir pörsüdü etlerim. Nerden aklıma geldi şimdi bilmiyorum. Adını hatırlıyorum sadece, adını unutmak mümkün olmadı ki hiç. O zamanlar deli dolu gençlik dediğimiz o kıymet bilmez halimle ne de çok üzmüştüm onu. İsmi Özümnaz idi. Özümnaz, ne de şendi... Can katabilirdi şimdiki aklım olsaydı benliğime. İlk aşkım değildi son aşkım da olamadı. Aralarda bir yerlerde sıkıştırılmış sevgiyi bulduğum ama bir iki sene içinde kaybettiğim o canan... Severdi ya beni, ben hayırsızdım. Aşk diye tuttururdu hep. 'Ben aşk istiyorum' şimdi hatırladıkça gülümsüyorum. Aşkı olmayan umutlarda arayan ben, asıl hakedene vermemiştim nedense. Ona defalarca demişimdir aşık değilim diye. Öyle mahsunlaşır, öyle üzülürdü. Severdi, her halinden belliydi. Severdi ya, bir de kaprisi olmasa belki dünyanın en iyi kadını idi benim için. Ondan ayrıldıktan sonra biriyle evlendim, hata mıydı yoksa değil miydi onu da kestiremiyorum şimdilik. Tek bildiğim bir kızım olduğu ve ona da Özümnaz ismini koyduğum. Unutulmaması adına ne varsa yaptım. Şimdi neden acaba birden heyecan sardı bedenimi. Bir an aklıma o geldi. Şimdi görünüşü de netleşti gözlerimde. O mahsun duruşunu severdim en çok. Kötü şeyleri yakıştıramadım hiç ona, zaten kötü bir huyu da yoktu. Bana düşkündü. Şimdilerde o da benim yaşımda olacaktı; ama yok o benden bir yaş büyüktü,eğer öldüğü haberini almamış olsaydım. Ben yaşlanmaktan korktuğum zamanlardı, o deli fişek halimle onu ne de çok kırmıştım. Ama affederdi, o her şeyi eninde sonunda affederdi. O zamanlardan bu yana öldüğünü öğrenene kadar hiç rastlayamadım izine. Evlendi mi yoksa bana olan sevgisinden başkasına gönlünü vermedi mi bilmiyorum. Öldüğünü de tesadüfen gazetede okumuştum geçenlerde. Bir kardeşi vardı, o zamanlar okuyordu. Geçenlerde kendisi ve ablasının bulunduğu bir fotoğrafı gazeteye vermiş, başsağlığı mesajıyla birlikte. İçim kan ağladı okurken. Hem gençlik hem de yaşlılığındaki halini vermiş kardeşi gazeteye; çok fazla değişmemişti. Hala gülüyordu. Hala sıcacık... Geçenlerde dediğim oldu bir sene kadar. Eşimin vefatından sonra, Özümnaz'a yani kızıma daha bir bağlandım. Sanki onda o eski yapraklarda kalan o ince duyguyu yaşıyordum. Şimdi zaman geçti ve naçiz bedenim yaşlandı. Ayakta durmakta zorlanan bedenim daima onunda anısını yaşar oldu. Kaç gün daha ömrüm var bilmiyorum. Kaç günüm daha onun yanına gitmek için sabırsızlanacak? Şimdilerde anlıyorum meğer onu sevmişim ben. O ıssız hatıraya bağlı kalmışım seneler boyunca. Şimdi yalnız bedenimin ona gideceği anı bekliyorum. Ondan af dilemek ve gerçek olan sevgi ve aşkımı ona verebilmek için, ona ulaşmak istiyorum. Bu dünyada onu mutlu edemeyen ben, şimdi gerçek olan yaşamda onu hep mutlu etmek istiyorum. Titreyen ellerimi havaya kaldırıp dualar ediyorum, ona kavuşabilmek için. Bir an önce ölümün beni bulması için...
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 - Sayfa 2 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 6:00 am

60 YıL Süren ßir A$k Hikayesi...

--------------------------------------------------------------------------------

60 Yıl Süren Bir Aşk Hikayesi
Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm... Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. Üç dolar çıktı.. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup...

Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki. Sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım. Bir ipucu bulma ümidi ile.. Birden tarihi gördüm.. 1924... Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış.

El yazısı belli, bir kadına ait.. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş. "Sevgili Michael" diye başlıyor mektup... ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor..

- "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

İçimden bir ses "Bul" dedi bana.. "Mektubun sahibini bul.." Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki.. Ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbarati aradım. Anlattım...

- "Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye.. Sustu.. Gidip müdürüne sordu...
- "Var ama, size vermem yasak.. Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım.. Lütfen bekleyin.." Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim.."

Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz ? " diye sordum.

- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık." dedi.

- "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."

- "Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz.." Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş...

Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş... - "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime..

İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın "Şimdi Hannah'ın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim... Bingo.. Ses "Evet, Hannah burada yaşıyor" dedi..

Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah'ı görmek için..

Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..

Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve : "Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör..

Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.."
Derin bir nefes daha..

- "Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."

İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "..Ve hiç evlenmedim... Michael gibi birisini bulamadım ki.." Hannah'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız :

- "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi..

- "Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..

- "Hey baksana.. Bu Bay Michael'in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.."

Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre.. Michael yatmamıştı.. Okuma odasında kitap okuyordu.. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle :

- "Evet bu benim cüzdanım" dedi...

- "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım.. Size teşekkür borçluyum.."

- "Hiç bir şey borçlu değilsiniz" dedim..

- "Ama özür dilerim.. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum..."

- "Mektubu mu okudun?.."

- "Sadece okumakla kalmadım.. Hannah'ı da buldum.."

- "Buldun mu?.. Nerde?.. İyi mi?.. Hala eskisi gibi güzel mi.. Söyle, lütfen söyle.."

- "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça..

- "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.." Elime sımsıkı sarıldı..

- "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."

- "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.." Asansörle üçüncü kata indik... Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu... Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu...

- "Hannah" dedi.. "Bu bayı tanıyor musun?.." Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..

- "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..

- "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."

- "Michael" diye yutkundu : Hannah.. "İnanmıyorum.. Bu sensin.. Benim Michael'im.." Michael Hannah'a doğru yürüdü yavaşça.. Sarıldılar. Hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini...

- "İşte Tanrının sevgisi de bu" dedim.. "Olacaksa.. Olur.." Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?.. Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı... Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti...

Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek.. Nerdeyse 60 yıl süren bir aşk hikayesi için, ne güzel bir son değil mi?...
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 - Sayfa 2 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 6:01 am

SON YAPRAK

Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse
tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur
bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı.
Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.


Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu...

Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi". Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba? Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı
vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.

Dönüp arkadaışna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde" altı"
dedi. "Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı.
Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı.

İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi." "Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu."

Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat o: "İşte bir tanesi daha gidiyor. Hayır, çorba filan istemiyorum.
Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.

Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt katta ki yaşlı ressama

ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama.
Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen
arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş
gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu.


Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.

"Bu sonuncusu" dedi hasta kız."Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim." Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı.

Derken şiddetli yağmur tekrar
başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır
aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı
hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu.

Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi.
Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; şimdi alt kattaki bir hastaya
bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree.
Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama
daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor dedi.


Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi.
O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş.


Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken
bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı.
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

hikaye arşivi 1 - Sayfa 2 Empty Geri: hikaye arşivi 1

Mesaj  şheqerr Salı Haz. 10, 2008 6:01 am

Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarindayken bir trafik kazasi geçirmiş
ve sol kolunu kaybetmiş.
Oysa çocuğun büyük bir ideali varmiş. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak
istiyormuş.
Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir
depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nin ünlü bir Judo ustasına
gidip yapilacak bir şeyin olup olmadığını sormuş..
Hoca: Getir çocuğu ..bir bakalim, demiş.
Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına.. Hoca çocuğu süzmüs ve:
Tamam demiş.. Yarın eşyalarını getir, Çalışmalara basliyoruz.
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve "bu
hareketi çalış" demiş.
Çocuk bir hafta aynı hareketi çalısmış.. Sonra hocasınin yanına
gitmiş. Bu hareketi ögrendim baska hareket göstermeyecek misiniz?" diye
sormuş.
Hocanın cevabı: - Çalışmaya devam et olmuş...
2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş.. Çocuk bu bir
yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış.
Hocanın yanına tekrar gitmiş: Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum
bana baska hareket göstermeyecek misiniz?
- Sen aynı hareketi çalış oglum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz..
2 yıl ,3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10. yılını doldurmuş.

Bir gün hocası yanına gelip. ..."Hazir ol ! " demiş.. "Seni büyük
turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!"..
Delikanlı şok olmuş.. Hem sol kolu yok hem de judo da bildigi tek hareket
var.
Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını
düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış.
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği
tek hareketi yapmış ve kazanmis. Derken.. ikinci ,üçüncü maç....çeyrek,
yari final ve final...
Finalde Delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu
çıkmış. ....
Tam bir üstat, delikanlı dayanamayıp hocasının yanına kosmuş.. "Hocam
hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele.. Bende ise
bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var.. Bu kadar bana yeter.. Bari
çıkıp ta rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim.."
- Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla
yenil.
Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç baslamış. Delikanlı yine bildiği o tek
hareketi yapmış ve tak.! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldiktan
sonra hocasının yanına koşmuş:
-Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket
var.
Nasıl oldu da ben kazandım ?
-Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki,
artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok.
Bu bir,
İkincisi de o hareketin tek bir karşi hareketi vardir. Onun için de
rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir.!
Bunu anlatan kişi bir de şunu ekledi:
"İnsanlarin eksiklikleri bazen, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir:
Ama yeter ki bu eksiklik kafalarinda olmasin..!!"
şheqerr
şheqerr
forumun bitanesi
forumun bitanesi

Mesaj Sayısı : 613
Kayıt tarihi : 25/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

2 sayfadaki 2 sayfası Önceki  1, 2

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz